İlkokul Hikaye Yazma Etkinlikleri
(2) Bir gün bir hırsız, Çetin amcaların evine açık gördüğü bir pencereden
girmeye kalkmıştı. Çomar, hırsızı görmüş ve hemen Mülayim’i uyarmıştı.
-Mülayim, hırsıza dikkat et! Açık
pencereden Çetin amcaların evine girmek üzere.
-Hıııı.
-Hırsız, diyorum hırsız! Evinize girmek
üzere.
-Amaaaan Çomar! Şimdi yerinden kalk, hırsıza
havla, onu yakalamak için koş. Kim uğraşacak şimdi bunlarla? Hem belki hırsız
değildir, tanıdık biridir. Belki de bir akrabalarıdır.
-Mülayiiiim, Çetin amca seni niye besliyor
Mülayiiiim? Koş, çabuk yakala şu hırsızı. Akraba hiç pencereden girer mi?
(3) Ama Mülayim’in yerinden kalkmaya hiç niyeti yoktu.
Rahatını bozmamak için Çomar’a mazeret üzerine mazeret sıralıyordu.
-Sırtım ağrıyor, bacaklarım sızlıyor Çomar.
Bu hırsızı sen yakalasana. Sonrakini de ben sana yakalatırım zaten. Ha, ne
dersin?
-Eeee, her iki seferde de hırsızı ben
yakalamış oluyorum uyanık Mülayim! Bırak şimdi laf cambazlığını da hemen hırsızın
peşine düş. Yoksa biraz sonra eviniz soyulacak.
-Ay Çomar, bu kadar konuşacağına şu hırsızı
yakalasaydın ya! Niye uğraştırıyorsun beni?
(4) Mülayim yerinden zar zor kalktı. Yavaş yavaş eve doğru gitmeye ve
havlamaya hazırlanırken hırsız çoktan evi soyup, çaldıklarıyla beraber aynı
pencereden çıkmıştı bile. Mülayim’in ayağa kalktığını gören hırsız, hemen
kaçmaya başlamıştı. Hırsızın peşinden koşmaya üşenen Mülayim “Ay şimdi seninle
uğraşamam!” deyip tekrar yatmak üzere kulübesine geri dönmüştü.
(5) Mülayim’in hiçbir şey yapmayacağını anlayan Çomar, hırsızın peşinden koşmuş
ve onu yakalamıştı. Onu yüz üstü yere yatırdıktan sonra da kalkmasına izin
vermemişti. Tepesinde dikilerek ve ona karşı dişlerini göstererek sürekli
havlamış ve hırlamıştı. Havlama sesine uyanan bazı komşular, Çomar’ın bir hırsız
yakaladığını görünce hemen polisi aramışlardı. Uyanık Mülayim, gelmekte olan polis
arabasının sirenlerini işitince, kulübesinden bir ok gibi fırlayarak, koştura
koştura Çomar’ın yanına gitmiş ve onu kenara ittikten sonra da ön patilerini hırsızın
sırtına koymuştu. Böylece sanki hırsızı kendisi yakalamış gibi insanları kandırmaya
çalışmıştı. Çomar, Mülayim’in bu şekilde davranmasına çok ama çok sinirlenmişti.
Ona bağırıp çağırmıştı.
-Vay uyanık vaaaay! Sen kimi kandırmaya
çalışıyorsun Mülayim? Uyanık Mülayim.
-Aman Çomar, idare et lütfen! Eğer hırsızı
senin yakaladığın anlaşılırsa, sahiplerim beni evden kovarlar.
-Kovsunlar Mülayim, kovsunlar! Yediğin
mamaları hiç ama hiç hak etmiyorsun.
-Yapma Çomar, acı bari bana! Valla bir
daha tembellik yapmayacağım. Bu seferlik idare et lütfen beni.
(6) Onlar konuştuğu sırada polisler, yanlarına gelip hırsızı kelepçelemişlerdi.
Hırsızı, Mülayim’in yakaladığını sanmışlardı. Polisler, hırsızı polis arabasına
bindirdikten sonra çaldığı eşyaları da Çetin amcalara geri vermişler ve hırsızı
da Mülayim’in yakaladığını söylemişlerdi. Mülayim, sahiplerinin gözünde
kahraman olmuştu. Çetin amca ve Merve teyze, kahramanlığından dolayı Mülayim’i
sevmişler, okşamışlar ve iltifat üzerine iltifat etmişlerdi. Çetin amca “Aslan
Mülayim, güzel bir hediyeyi hak ettin. Hanım buzdolabındaki eti getir de
Mülayim’e verelim.” diye seslenmişti. Merve teyze, buzdolabındaki eti
getirerek Mülayim’in önüne koymuştu. Mülayim eti afiyetle yerken, Çetin amca
Çomar’a dönerek “Kahraman gör Çomar, kahraman gör. Bak Mülayim hırsızı nasıl da
yakalayıverdi. Sen de ancak yat, uyu!” demesi Çomar’ın çok ağrına gitmişti.
(7) Sinirinden çıldıran Çomar “Seni yalancı seni!” diyerek hırlamış, havlamış
ve Mülayim’i kovalamıştı. O olaydan sonra Mülayim, Çomar’ın korkusundan birkaç
gün boyunca ortalıkta hiç gözükmemişti.
(8) Çetin amcanın vefatından sonra oğlu, Merve teyzeyi İzmir'e götürünce,
Mülayim de ortada kalmıştı. Bir süre komşular Mülayim’e bakmışlardı. Ama sonra
ne olduysa, başına ne geldiyse, Mülayim aniden ortadan kaybolmuştu. O günden
sonra da Mülayim’den hiçbir haber alınamamıştı. Çomar, onu günlerce aramış ama
ona ait en ufak bir iz bile bulamamıştı.
(9) Bu acıklı anıyı hatırlayan Çomar’ın, ona karşı artık eski kızgınlığı da kalmamıştı.
Zaten onunla ilgili tek kötü anısı da buydu. Diğer anıları sıcacık ve sevgi
doluydu. Onun kulübesine üzgün üzgün bakan Çomar “Acaba Mülayim’in başına ne
geldi?” diye düşündü ve ona acıdı.
(11) Uzun zamandır boş kalan ve harabeye dönmeye başlayan ev, birkaç hafta
sonra birileri tarafından satın alındı. Kısa bir süre sonra da evin tadilatı
yani onarımı başladı.
(12) Çomar, kulübesinde olduğu zamanlarda orada çalışan inşaat işçilerini
seyrediyordu. İlk zamanlar işçiler, evin içini kırıp döktüler. Evin içindeki
molozları, gelen kamyonlara yüklediler. Evin içi molozlardan temizlendikten
sonra bu sefer de içinde çimento, kireç, tuğla, uzun tahtalar ve daha birçok inşaat
malzemelerinin olduğu kamyonlar geldi. İşçiler, gelen malzemeleri kamyonlardan
boşaltarak evin bahçesindeki uygun yerlere yerleştirdiler.
(13) Daha sonra bir kamyon dolusu da kum geldi. Kum, kamyondan boşaltıldıktan
sonra işçiler kumlarla çimentoları kardılar. Bunlarla evin içindeki yıktıkları
yerleri yeniden yapmaya ve sonra da duvarları sıvamaya başladılar.
(14) Bir akşam üstü Paşa, arkadaşı Çomar’ın ziyaretine geldi. Evi merak eden Paşa’ya,
orayı gezdirdi. Bir yandan evin içini geziyorlar, bir yandan da kendi aralarında
konuşuyorlardı.
-Paşacığım, insanlar ne acayip varlıklar
değil mi?
-Niye Çomar?
-Baksana evin içine bir sürü oda yapmışlar.
Yatmak için ayrı bir oda, yemek yapmak için ayrı bir oda, oturmak için ayrı bir
oda, banyo yapmak için ayrı bir oda. Bu ne ya? Bir oda nelerine yetmiyor bu
insanların, anlamıyorum?
-Gerçekten de öyle Çomar! Bu kadar çok
odaya ne gerek var ki?
-Bak şu küçük odaya Paşa!
-Burada ne yapıyorlar Çomar?
-Tuvaletlerini yapıyorlar.
-Tuvaletlerini yapmak için oda mı yapmışlar?
Keh keh keh ….
-Ne kadar garip ve komik değil mi Paşa?
-Tuvaletlerini odaya yapıyorlar ha. Keh
keh keh….
-Halbuki biz köpeklerde olduğu gibi tek
oda nelerine yetmiyor, anlamıyorum. Orada yatarız, orada yeriz, orada dinleniriz.
-Evet, tuvaletimiz geldiği zaman da her
yer tuvalet zaten. İstediğimiz yere yaparız hemen.
-Geçen gün Efe tuvaletteydi. Yeliz de çok
sıkışmıştı. Efe, zamanında tuvaletten çıkmasa Yeliz kesin altına yapardı.
Halbuki tuvaletlerini bizim gibi istedikleri yerlere yapsalar sıra da
beklemezler, altlarına da yapmazlar. Değil mi Paşa’m?
-Keh kek keh... Bir de tuvalet sırası mı
bekliyorlar yani?
-Tuvalet sırası özellikle sabahları
oluyor. Sıradakiler, tuvalettekini sürekli uyarıyorlar. “Hadi, çabuk olsana! İşe
geç kalacağım, okula geç kalacağım.” diye birbirlerine söylenip duruyorlar.
-İnsanların işi gerçekten zor be Çomar! Şuraya
baksana tuvalet için bile sıra bekliyorlar. Peki, çocuklar okulda ne yapıyorlar
Çomar? Yüzlerce çocuk, tuvalet sırası beklerken altlarına yaparlar be!
-Belki de yapan vardır Paşa. Nereden
bileceğiz ki?
-Çomarcığım, iyi ki köpeğiyiz ha!
Tuvaletim geldi mi hiç beklemem, hemen yaparım. Bazen toprağa, bazen parka,
bazen de yola. Keh keh keh….
-Yani Paşa sende de hiç terbiye yokmuş ha!
Her yere de yapılmaz ki!
-Nasıl yani sen her yere yapmıyor musun?
-Tabi ki hayır Paşa! Çalı arkalarına, ağaç
diplerine, binaların kenarlarına köşelerine falan yapacaksın.
-Eeee, benden ne farkın var?
- Sen insanların gezip yürüdükleri yerlere
tuvaletini yapıyorsun. Bense onların fazla bulunmadıkları yerlere yapıyorum.
Yazık değil mi insanlara? Senin ortalığa yaptığın tuvaletlerden dolayı, onlara
basan insanların ayakkabıları batıyordur.
-Haklısın ya, hiç düşünmemiştim bunu!
O yüzden mi, geçen gün sokağın tam ortasına tuvaletimi yapacakken, adamın
biri arkamdan “Hoşşşşşt.” diye bağırdı? Ben “Ne oluyor, bu adam bana niye bağırıyor?”
diye ona bakarken, bir de yerden taş alıp bana atmaya kalkmaz mı? Oradan nasıl
kaçtığımı bilemedim.
-Ah Paşa’m ah, çok cahilsin çok!
Kenarlara, köşelere yapacaksın. O zaman kimsenin dikkatini çekmezsin. Çünkü
üzerlerine basmazlar, görüp de iğrenmezler.
-Kenarlara, köşelere mi? Keh keh keh ...
Çok zekisin Çomar çok.
(15) Paşa ile Çomar’ın devamlı birbirlerine bakmaları ve bu esnada sürekli
olarak ağızlarını oynatmaları, Efe'nin dikkatini çekmişti. Bazen alçak sesle,
bazen de yüksek sesle havlaşıyorlardı. Yüksek sesle havlaştıkları zaman başlarını
yukarıya kaldırıyorlardı. Sanki o esnada gülüyor gibiydiler. Efe, onların o
hallerini Yeliz'e de gösterdi.
-Yeliz, Paşa’yla Çomar’a baksana. Sanki
birbirleriyle konuşuyorlarmış gibi ağızları hep oynuyor. Bazen de gülüyorlarmış
gibi yapıyorlar.
(16) Köpeklere dikkatlice bakan Yeliz, onların gerçekten de insanlar gibi konuştuklarını
fark etti.
-Aaaa, gerçekten de öyle! Demek ki
hayvanlar da insanlar gibi havlaşarak, miyavlaşarak veya ötüşerek anlaşabiliyorlar.
-Kim bilir, birbirlerine ne anlatıyorlardır?
-Ne anlatabilirler ki Efe? Sahibinle aran
nasıl? Bugün nereleri gezelim? Karnın iyi doyuyor mu? Geçen gün birkaç kediyi
kovaladım. Onu şöyle yaptım, bunu böyle yaptın falan…
-Eeee, herhalde yani Yeliz! Kalkıp da
bizim dedikodumuzu yapacak değiller ya!
-İlahi Efe, hayvan bunlar hayvan. Ne
anlarlar dedikodudan?
-Şunlara baksana Yeliz. Yine gülme sesleri
çıkarıyorlar sanki.
-Evet evet, benim de dikkatimi çekti.
-Kim bilir, ne komik şeyler anlatıyorlardır
birbirlerine!
-Keşke köpekçe bilseydik. O zaman ne konuştuklarını
da anlardık.
-Ne konuştuklarını belki anlardık ama
Çomar’ın çenesinden de kurtulamazdık artık. Bizi gördüğü her yerde başlardı
çeneye. Zaten normalde de hiç susmuyor. Bir de onu anladığımızı bilse, hiç
susmaz herhalde.
(17) Yaklaşık bir ay sonra evin tadilatı bitmiş ve yeni komşular evlerine taşınmışlardı.
Bir de köpekleri vardı. Köpeği gören Çomar, çok sevindi. Çünkü çok yakınlarda
bir köpek arkadaşı yoktu. “İnşallah anlaşabileceğim iyi bir köpektir.” diye içinden
geçirdi. Eğer iyi arkadaş olabilirlerse, onu köpek arkadaşlarıyla da tanıştırmayı
düşündü.
Çomar, hemen tanışmak için acele etti ve onun
yanına gitti. Ama evin erkek çocuğu, Çomar’a “Hoşşşt” diye bağırarak onu kovdu.
Bu duruma Çomar’ın canı çok sıkıldı. Kendi kendine “Hoşşşt” da nedir ya? Git,
desen giderdik zaten. Ne kaba çocukmuş bu!
(18) Tekrar kulübesine geri dönen Çomar, adını henüz bilmediği komşu köpeği
izlemeye başladı. “Bari bu köpek, sahibi gibi kaba saba bir şey olmasa.” diye
içinden geçirdi. Uzunca bir süre onu izleyen Çomar, köpeğin biraz saf, sakar ve
iyi niyetli olduğuna kanaat getirdi.
(19) Ertesi gün Efe, Çomar’la bahçede oynuyordu. Biraz sonra kendisine “Hoşşşt”
diyen çocuk da yanlarına geldi. Peşinden de köpeği geldi. Efe hemen çocukla tanıştı.
-Merhaba, hoş geldin. Benim adım Efe. Ya
seninki?
- Hoş bulduk. Benim adım da Kaya.
(20) Çomar, Kaya adını duyunca kıs kıs gülmeye başladı. Sonra da “Sert ve kaba
oluşu demek ki adından kaynaklanıyormuş. O yüzden bu kaba çocuğun bana, hoşşşt,
demesine fazla kırılmamam gerek.” diye düşündü.
(21) Kaya ve Efe, kaynaşıp oynamaya başlayınca Kaya'nın köpeği de Çomar’ın yanına
geldi. Bu sefer de onlar tanıştılar.
-Merhaba, hoş geldin. Adın nedir?
-Adım Dobiş. Ya senin adın nedir?
(22) Dobiş adını duyan Çomar, gülmekten bir türlü adını söylemeye fırsat
bulamadı. Kıkır kıkır gülüyordu. Bir taraftan da Dobiş’le konuşmaya çalışıyordu.
-Dobiş ha! Bu nasıl bir isim ya?
-Ne varmış adımda?
-Kusura bakma, Dobiş adını ilk kez
duyuyorum da? Keh keh keh kih kih kih …..
-Bunda şaşıracak ve gülecek bir şey yok
arkadaş! Ad, addır.
-Ay ne olur darılma Dobiş! Keh keh keh kih
kih kih …
-Bak hala gülüyor ya! Sen ne biçim bir
köpeksin böyle?
(23) Gülmekten bir türlü kendini alamayan Çomar’a çok kızan Dobiş, hemen oradan
ayrıldı. Kulübesine giderek Çomar’ı oradan izlemeye devam etti. Çomar hala “Keh
keh keh, Dobiş de ne ya? Böyle ad mı olur?” diye gülmeye devam ediyordu. Dobiş,
artık iyice kızmaya başlamıştı.
- Bak hala gülmeye devam ediyor. Bu nasıl
köpek ya? Çattık valla.”
(24) Çomar, hem Dobiş adına neden bu kadar çok güldüğünü anlayamıyor, hem de
gülmekten hala kendini alamıyordu. İçinden de “Yahu daha yeni tanıştığım şu
köpeğe yaptığıma bak. Ne terbiyesiz köpekmişim ben! Keh keh keh…” diye düşünüp
yaptığına pişman olurken, yine de gülmesine engel olamıyordu. Bu sırada Efe ve
Kaya beraber oynarlarken, önce Yeliz sonra da Merve yanlarına geldiler. Kaya’ya
“Hoş geldin.” dediler. Efe, Kaya’ların bahçesindeki köpeği görünce, ona köpeğin
sahibinin kim olduğunu sordu.
-Bu köpek kimin Kaya? Sizin mi?
-Evet Efe. Bu bizim köpeğimiz.
-Güzel bir köpekmiş. Adı nedir?
-Dobiş.
-Dobiş mi?
(25) Dobiş lafını duyan Efe, Merve ve Yeliz sırıtmaya başladılar. Onların sırıttığını
gören Kaya, rahatsız oldu ve onların bu davranışlarına çok gücendi. Merve, daha
fazla dayanamayarak kahkahayla gülmeye başladı. Bir taraftan gülüyor, diğer
taraftan da Kaya’yla konuşmaya çalışıyordu. Kaya’ya:
-Dobiş nedir ya? Takacak başka bir ad mı
bulamadınız, diye sordu. Kaya da:
-Dobiş’in neyi var? Ne güzel isim işte,
diye karşılık verince Yeliz:
-Madem güzel, biz niye gülüyoruz o zaman?
Ha ha ha ….,diye gülmesine devam edince Kaya:
-Töbe töbe, bak hala gülüyorlar ya, diye
tepki gösterdi.
(26) Kaya, oldukça sinirlenmişti ama belli ki çevrede kendisine arkadaş
olabilecek başka çocuklar da yoktu. Bu yüzden kızdığını fazla belli etmemeye
çalıştı.
(27) Biraz sonra Çomar, yaptığı hatayı anladı ve Dobiş’in yanına giderek özür
diledi. Dobiş de fazla uzatmadan ve nazlanmadan Çomar’ın özrünü kabul etti.
Çünkü aslında Çomar’ı sevmiş ve ona kanı kaynamıştı. Onunla iyi birer arkadaş
olacaklarına inanmıştı.
(28) Dobiş’in yanında başka bir köpek gören Kaya, aniden yerden aldığı bir taşla
Çomar’a doğru koşmaya başladı. Efe “Dur, o benim köpeğim Çomar!” dese de Kaya
onu duymadı. Kaya’nın elindeki taşla üzerine doğru geldiğini gören Çomar, onu
önce Merve sandı. “Allah Allah ne yaptım ki, bu kız beni yine taşlamaya
geliyor?” diye düşündü. Kaya yaklaştıkça onu Merve'ye benzetemeyen Çomar, hemen
gözlerini oğuşturup ona tekrar baktı. “Ama bu Merve değil, Kaya’ymış!” diye şaşırdıktan
sonra da “Haydaaa, bu da Merve gibi beni taşıyacak herhalde!” deyip kaçmaya başladı.
(29) Kaya’nın peşinden koşan Efe, onun yanına geldiğinde soluk soluğa kalmıştı.
Kaya’ya:
-Ne yapıyorsun Kaya, diye sordu. Kaya da
ona:
-Bu sokak köpeğini Dobiş’in yanından kovalıyorum,
diye karşılık verdi. Bunun üzerine Efe:
-Ne sokak köpeği Kaya? O benim köpeğim
Çomar’dı. Yani sokak köpeği falan değil, dedi. Çomar’ın Efe'nin köpeği
olduğunu öğrenen Kaya, çok utandı. Yanındakilere sormadan böyle bir şey yaptığı
için de pişman oldu.
- Hay Allah ya! Nasıl da fark edemedim?
Kusura bakma, gerçekten de onu sokak köpeği sanmıştım. Onun, köpeğiniz olduğunu
anlayamadım.
(30) Kaya, hemen kendisini af ettirmek için Çomar’ı yanına çağırdı. Çomar,
çekinerek de olsa onların yanlarına geldi. Kaya, Çomar’ın gönlünü almaya çalıştı.
Onu sevdi ve başını okşadı. Ona:
-Demek sen Çomar’sın ha! Dobiş’le iyi
arkadaşlık yap, tamam mı? Sakın kapışıp kavga falan etmeyin, dedi. Çomar,
Kaya’nın verdiği öğüde biraz alındı. Her ne kadar köpekçe bilmese de:
-Biz insan mıyız ki sebepsiz yere kapışalım?
Siz bize karışmayın yeter! Biz güzel güzel geçinip gideriz, diye havlayarak ona
karşılık verdi.
(31) Dobiş de Çomar’ın söylediklerini duymuştu. Onun söylediklerini onaylamak
için sakin sakin havladı. Sonra da Çomar’la karşılıklı konuşmaya başladılar.
-Haklısın Çomar, doğru söylüyorsun.
-Dobiş, bu senin sahibin nasıl birisi?
-Nasıl yani?
- Yabancı köpekleri sevmiyor herhalde!
-Yanıma yaklaşan yabancı köpeklerin bana
zarar vermesinden korkuyor. Daha önce bazı sokak köpekleri bana saldırmıştı da.
Korkusu o yüzden.
-Beni de o yüzden mi kovaladı?
-Sorun edecek bir şey yok Çomar! Kaya iyi
bir çocuktur aslında.
-Sorun etmek değil de, Merve adında bir kız
var. O da bazen beni taşlar. Kendi kendime “Acaba Kaya da mı onun gibi beni taşıyacak.
Sayıları birken ikiye mi çıkacak?” diye düşündüm.
-Rahat ol Çomar! Kaya artık seni tanıyor. Bir daha seninle uğraşmaz.
-Buna çok sevindim Dobiş. İnşallah dediğin
gibi olur.
(32) Ertesi gün sabah erkenden Çomar, Dobiş’e mahalleyi gezdirdi. Arkadaşları
olan diğer sahipli köpeklerle tanıştırdı. Köpekler, bu misafir arkadaşlarına ya
mamalarından ya da sularından ikram ettiler.
(33) Mahallede dolaşırken birkaç sokak köpeği de gördüler. Dobiş, Çomar’ın çok
geniş bir çevresi olduğunu fark etmişti. Ona sokak köpeklerini de tanıyıp tanımadığını
sordu.
-Bunları da tanıyor musun Çomar?
-Tanıyorum ve onlardan özellikle uzak
duruyorum.
-Neden uzak duruyorsun Çomar?
-Onları kaç kere uyardım. “Belediye
görevlileri, kendilerini yakalamak için geldiklerinde onlardan kaçmayın, sizin
aşılarınızı yapıp köpek barınaklarına yerleştirecekler. Orada her gün karnınızı
doyuracaklar. Bu sizin için daha iyi.” dedim ama beni dinlemediler ve onları görünce
hep kaçtılar.
-Belki de korkuyorlardır. Olamaz mı?
-Tamam da, ya önemli bir hastalıkları
varsa ve bu hastalıklarını da bize ve insanlara bulaştırırlarsa. O zaman ne
yaparız?
-Haklısın Çomar kardeş. İnsanlar için bile
bu böyledir. Aşıyı sadece kendi sağlığımız için olmayız ki! Başkalarına hastalık
bulaştırmamak için de aşı oluruz.
(34) Bu sırada Dobiş, önünden geçen siyah bir kedi gördü. Ortada hiçbir sebep
yokken ve yanında Çomar varmış, yokmuş umursamadan kediyi kovalamaya başladı. Çomar
“Dur Dobiş dur!” dediyse de onu dinlemedi. Biraz sonra da gözden kayboldular.
Çomar, arkalarından öylece bakakaldı. Ağzından sadece “Ne oluyor ya! Bu köpek,
bu kediyi niye kovaladı şimdi?” cümleleri çıktı. Dobiş’in geri dönmeyeceğini
anlayan Çomar, büyük bir şaşkınlık içinde kulübesine doğru ağır adımlarla
gitti.
(35) Dobiş’in kulübesine dönmesi saatler sürdü. Akşam döndüğünde, çok yorgun ve
bitkin bir haldeydi. Onun için kulübesine girer girmez, olduğu yere hemen uzandı.
Onun kulübesine girdiğini Çomar, hemen yanına gitti ve ona kızdı.
-Dobiş ayıp ettin ha! Ben seni arkadaşlarımla
tanıştırıyorum. Sen ise doğru dürüst bilmediğin, yabancısı olduğun bir
mahallede, tanımadığın bir kediyi kovalıyorsun.
-Haklısın Çomar, kusura bakma lütfen!
Arkadaşlarını gezmeye yarın devam ederiz istersen.
-Tamam da, kedinin peşinden niye koştun
ki?
-Kedi gördüğümde dayanamıyorum ve kendime
engel olamıyorum. Bir anda kendimi kediyi kovalarken buluyorum.
-Neden acaba?
-İlahi Çomar, köpek olduğumuz için olmasın
sakın! Kediler ve köpekler birbirlerini sevmezler biliyorsun.
-Dobişçiğim, biz bu sorunu çözeli çok
oldu. Hatta kedilerle mamalarımızı paylaşıyoruz. Biz burada kedilerle barış
içinde yaşıyoruz.
-Sen iyi misin Çomar? Ateşin falan yok değil
mi? Ne sayıklıyorsun öyle? Yok barış içinde yaşıyoruz, yok mamamızı onlarla
paylaşıyoruz falan.
-Geçen seneye kadar biz de kedileri kötü
biliyorduk. Kötülüklerinin sebebinin açlıktan kaynaklandığını öğrendiğimizde,
mamalarımızı onlarla paylaşmaya karar verdik.
-Çomar valla iyi değilsin sen. Biz köpeğiz
köpek! Onlar da kedi. Bir yerde karşılaşırsak onları kovalarız. Yakalarsak da
iyice bir döveriz onları.
-Neyse burada yeni olduğun için
söylediklerimi anlamaman gayet normal Dobiş. Yarın arkadaşım Paşa'yla tanıştıracağım
seni. Onun özel ve çok nefis mamaları var. İkram ederse hep beraber yeriz.
(36) Ertesi gün Paşa’nın yanındaydılar. Havlaması iyi, sohbeti de hoştu. Hele
mamaları gerçekten de nefesti. Paşa, dün sahibi ile beraber gittiği ördek avını
onlara ballandıra ballandıra anlatıyordu. Onlar da Paşa’yı merakla dinliyorlardı.
Derken birdenbire Dobiş, yerinden fırlayarak havlaya havlaya koşmaya başladı.
Onun niye koştuğunu anlayan Paşa'nın canı çok sıkıldı. Sonra da Çomar’a dönerek
kızdı.
-Sen kedilerle barış içinde olduğumuzu
söylemedin mi?
-Söyledim ama önemsemedi.
-Arkadaşına söyle, bir daha buraya sakın
gelmesin.
-Niye ki?
-Dobiş’in az önce kovaladığı kedi, mamamı
paylaştığım kedi arkadaşımdı ve mamasını yemeye gelmişti.
-Hay Allah ya, bunun da böyle bir hastalığı
varmış! Kedi gördüğü zaman kovalamadan duramazmış. Geri döndüğünde konuşurum
artık.
(37) Dobiş ancak akşama doğru kulübesine geri dönebilmişti. Çünkü kaybolmuş ve
evini zor buluştu. Onun döndüğünü gören Çomar, sakince yanına gitti.
-Yine yaptın yapacağını Dobiş. Kovaladığın
kedi, Paşa'nın mamasını paylaştığı arkadaşıymış.
-Yapma yaaa! Kedi gördüm mü dayanamıyorum
Çomar. Ne yapayım?
-Kediye bir şey yaptın mı?
-Yakalayamadım ki.
-Bana bak, doğruyu söyle! Bütün gün peşinden
koştun kedinin. Onu yakalayıp bir zarar vermedin, değil mi?
-Çomar valla kediyi yakalayamadım. Koştukça
koştu. Sanki kaybolayım diye sokak sokak dolaştırdı beni.
-Sonra?
-Sonra da bir ağaca çıktı ve saatlerce ağaçtan
aşağıya inmedi.
-Paşa sana çok kızdı. Haberin olsun.
-Yapma ya, demek o kedi Paşa’nın arkadaşıydı
ha!
-Yarın Paşa'nın yanına gidip özür
dileyeceksin. Tamam mı?
-Tamam tamam, hele bir yarın olsun
gideriz. Ama şimdi çok yorgunum, yatmam lazım.
(38) Ertesi gün Paşa'nın yanına gittiklerinde yüzünün biraz asık olduğunu
gördüler. Ama Dobiş, dün olanlardan dolayı samimi olarak özür dileyince de
hemen onu af etti ve yüzünün asıklığı geçti. Paşa, Dobiş’in özrünü kabul ederek
ve onu hemen af ederek en doğrusunu yapmıştı. Birisi yaptıklarından dolayı özür
dilediğinde onu af etmek gerekirdi. Çünkü birinden özür dilemek kolay bir şey
değildi. Dobiş de zor olanı yapmış ve arkadaşına değer verdiğini göstermişti.
(39) Paşa daha sonra Dobiş’e “Bak Dobiş, buraya yeni geldin. Biz burada daha
eski olduğumuz için bazı şeyleri senden daha iyi biliriz. O yüzden
söylediklerimize önem ver. Tamam mı?” diye nasihatta bulundu. Paşa bunları
söylerken, dün Dobiş’in kovaladığı kedi çekinerek ve ürkek adımlarla Paşa'nın
yanına geldi. Paşa, kediye sakin olmasını ve korkmamasını söyleyerek onu
rahatlatmaya çalıştı.
-Gel kedi kardeş, çekinme! Biz az önce
Dobiş’e her şeyi anlattık. Bir daha seni kovalamayacak. O yüzden mamanı rahatça
ye. Öyle değil mi Dobiş?
(40) Dobiş “Tamam.” dedi ama içinden bir ses hala “ Tut, yakala şu kediyi.”
diyordu. O yüzden Dobiş kendisine zor hakim oluyordu. Her an ayağa kalkıp
kediye saldırabilirdi. Dobiş’in yerinde duramadığını ve arka ayaklarının her an
fırlamaya hazır bir ok gibi gerildiğini gören Çomar, kaş göz işaretleri yaparak
kötü bir şey yapmaması konusunda onu uyarmaya çalıştı. Çomar’a baş işaretiyle
“Tamam tamam, rahat duracağım. Merak etme!” diyen Dobiş, bir an kediye baktı.
Kedi hem mamasını yiyor, hem de Dobiş’e bakarak pis pis sırıtıyordu.
(41) Dobiş adını duyan kedi, bu adı komik bulduğu için sırıtıyordu. Durumu fark
eden Dobiş, kediye iyice sinir olmuştu. Bir taraftan Paşa ve Çomar’la konuşuyor,
diğer taraftan da yan gözle kediyi takip ediyordu.
Biraz
sonra Dobiş, kedinin pis pis sırıtmasına daha fazla dayanamayarak ona aniden
saldırdı. Kedi, can havliyle önce yukarıya sıçradı, sonra da var gücüyle koşmaya
başladı. Kedi önde, Dobiş arkada oradan hızla uzaklaştılar. Biraz sonra gözden
kayboldular.
(42) Bu durum karşısında canı iyice sıkılan Paşa, yavaş yavaş Çomar’a doğru başını
çevirdi ama ona hiçbir şey demedi. Sadece onun gözlerinin içine kızgın kızgın
baktı. Çomar, Paşa'ya ne diyeceğini bilemedi. Halbuki Dobiş, bir daha kedilere
saldırmayacağını söylemişti. Az önce kedisine saldırdığı için Paşa’dan özür
bile dilemişti. Bu yüzden bu olanlar karşısında Çomar da çok şaşkındı.
-Bakma bana öyle Paşa! Köpek ruh hastası işte.
Ne yapayım? Kedi gördüğünde dayanamıyormuş.
-Adı Dobiş, kendisi de ruh hastası
öyle mi? Arkadaş olmak için çok mu aradın onu?
-Yoo, piyangodan çıktı.
-Nasıl yani?
-Karşımızdaki eve taşınınca, mecburen
arkadaş olduk.
-Yazık sana Çomar! Bu köpek yüzünden senin
başın çok ağrır.
-Bana öyle geliyor Paşa.
(43) Dobiş, bu sefer kulübesine daha erken döndü. Artık mahalleyi öğrendiği
için dönerken yolları fazla karıştırmamıştı. Kediyi yine yakalayamamıştı ama
çok fazla koştu için oldukça yorulmuş ve karnı da çok acıkmıştı. Hiçbir şey
olmamış gibi Çomar’a bile bakmadan hızla kulübesine girdi. Mamasını yedi ve
uyudu. Onun geldiğini gören Çomar da “Nasıl olsa laftan anlamıyor.” diye düşünerek
onun yanına gidip hesap sormadı.
(44) Ertesi gün Dobiş,
Çomar’ın yanına geldi. Ama Çomar ona yüz vermedi. Dobiş ısrarla ona niye öyle
davrandığını anlatmaya çalıştı.
-Bildiğin gibi değil
Çomar! Söz verdiğim gibi ona gerçekten de saldırmayacaktım. Ama kedi, adımın
Dobiş olduğunu duyunca sürekli bana bakarak sırıttı.
-İyi de bunu bize
söyleyebilirdin. Özellikle de Paşa’ya.
-Ne bileyim? Kedinin
o halini görünce bir anda gözüm karardı işte. Kendimi bir anda kediyi
kovalarken buldum.
-Gözün mözün kararmasın
Dobiş. Misafir olduğun yerde, böyle davranışlarda bulunmaman gerekirdi.
-Tamam tamam, suçlu
olduğumu kabul ediyorum. Hadi suratını asma artık. Özür dilerim.
-Benden değil, git Paşa’dan
özür dile. Ama artık özrünü kabul edeceğini sanmıyorum.
-Merak etme Çomar.
Ben onun gönlünü almasını bilirim.
-Hiç sanmıyorum Dobişçiğim.
Kendine fazla güvenme bence.
-Gör bak, kendimi nasıl
da af ettireceğim!
(45) Dobiş, kulübesine
giderek tabağındaki kemiği aldı. Onun ağzındaki kemikle Paşa’ya doğru gittiğini
gören Çomar, gözlerine inanamadı. Hemen arkasından ona seslendi.
-Dur Dobişçiğim, kemiğe
yazık olmasın! Onun sahibi çok zengin. Ona en iyi mamaları alıyorlar. Ne olur,
o kemiği getir de ben yiyeyim.
(46) Çomar sesini
duyuramayınca, Dobiş’in peşine takıldı. Bir süre sonra da ona yetişti ve kemiği
kendisine vermesi için ona tekrar yalvardı. Ama Dobiş, oralı bile olmadı. Çomar,
yalvarmakta ısrar edince de “Sahibim bana bol bol kemik alıyor. Sana istediğin kadar veririm.” dedi.
“Sana
istediğin kadar kemik veririm.” lafını duyan Çomar, heyecandan fenalık geçirdi
ve olduğu yere düşüp bayıldı. Onun düşüp bayıldığını fark etmeyen Dobiş, yoluna
devam etti.
(46) Çomar, baygın olduğu yaklaşık beş dakika boyunca, güzel rüyalar gördü. Rüyasında
kemik cennetindeydi. Etrafında binlerce kemik vardı. Bunlar konuşan ve hareket
edebilen canlı kemiklerdi. Kemikler, Çomar’ın etrafında toplanmışlar ve ısrarla
“Ye beni.” diye ona yalvarıyorlardı. Bazı kemikler de kendilerini en önce
yedirmek için diğerleriyle kavga ediyorlardı. Hepsi de “En lezzetli benim.
Onları değil, beni ye.” diye yalvarıyorlardı.
(47) Hatta Çomar’ın midesine giren bazı kemikler “Yaşasın yaşasın, beni de
yedi.” diye sevinç çığlıkları atıyorlardı. Çomar memnundu, kemikler daha çok
memnundu. Bir ara her gün yemekten bıktığı mamalar da sıraya girince, Çomar onlara
kızdı. “Hemen çıkın sıradan! Zaten her gün yiyorum sizi. Bırakın biraz da
kemikleri yiyeyim.” diye onlara çıkıştı. Çomar’ın yavaş yavaş uyanmasıyla
beraber rüyası da bitiverdi.
(48) Uyanan Çomar, etrafına şaşkın şaşkın bakındı. Kendine geldiğinde yanında
hiç kimsenin olmadığını gördü. Buna canı çok sıkıldı. “Vay be, şu Dobiş’e de
bak! Arkasına dönüp bakmamış bile. Beni buralarda öylece bırakıp gitmiş.” diye
söylendi.
(49) Çomar, daha fazla vakit kaybetmeden hemen
Dobiş’in
peşine
takıldı. Zaten onun, Paşa’nın yanına gittiğini biliyordu. Kemiği kaptırmamak
için kestirme yollardan gitti. Biraz sonra onların yanlarına vardığında, Dobiş de
oradaydı.
(50) Dobiş’in verdiği kemiği alan Paşa, ona
iyi davranıyor ve onunla yumuşak konuşuyordu. Üstelik Dobiş’in dün kovaladığı
kedi de oradaydı ve rahatça mamasını yiyordu.
(51) Çomar, aslında onların yanlarına gitmeyecekti. Ama aklı hep kemikteydi.
“Acaba Dobiş, kemiği Paşa’ya vermekten vazgeçer mi? Ya da Paşa’nın sahipleri
zaten zengindi. Belki de bu yüzden Paşa, git de o kemiği canım arkadaşım
Çomar’a ver. Benim ihtiyacım yok.” der diye düşünüyordu. Ama Dobiş’in kemiği
verdiğini görünce, kemikle ilgili tüm umutları da sona erdi.
(52) Çomar’ı gören Paşa, onun yanına gitti. Paşa’yı, Dobiş’in getirdiği kemik
yüzünden çok neşeli gören Çomar, ona kızdı.
-Görüyorum da bir kemik için Dobiş’in yaptıklarını
hemencecik af etmişsin.
-Ne alakası var Çomar. Ben Dobiş’i zaten
af edecektim. Gelip özür dileyince daha çabuk af ettim.
-Ya kedi? Kedi kardeşin de onu af etti mi?
-Tabi ki af etti.
-Peki, o ne karşılığı af etti?
(53) Çomar, sorusunun cevabını alamadı. Çünkü yine havlamalar ve miyavlamalar
oldu. Kedi önde, Dobiş arkada yine kovalamaca başlamıştı. Bu olay üzerine Paşa’nın
kızacağını ve Dobiş’in verdiği kemiği istemeyeceğini sanan Çomar, biraz sonra
yanıldığını anladı.
-Paşaaa, Paşaaa, Dobiş yine kedini kovalıyor
farkında mısın?
-Tabi ki farkındayım.
-Eeee, o zaman niye kızmıyorsun? Niye bir şeyler
demiyorsun?
-Canım suç hep Dobiş de mi olacak? Kedide
de elbette suç vardır.
-Canımın içi, dün ve önceki gün öyle
demiyordun ama.
-O zaman öyleydi, şimdi
de böyle Çomar. Sana ne?
-Boyundan posundan
utan Paşa! Zengin evin köpeğisin ama bir kemik için neler yapıyorsun.
-Sen olsan yapmaz mıydın?
(54) Paşa'nın sorusu karşısında
bir an afallayan Çomar, ne diyeceğini bilemedi. Kemik en sevdiği şeydi. Keşke
sahibi de her zaman ona kemik getirseydi. Kemik lafını duyduktan sonra dudaklarını
yalayan ve sonra da yutkunan Çomar, Paşa’ya yalan söyleyemedi.
-Şeyyy, söz konusu
kemik olunca yapardım herhalde.
-Yaaa, bak nasıl da
itiraf ediyorsun!
-Ama benim
sahiplerim, seninkiler gibi zengin değiller ki!
-Eeee?
-Yani devamlı para
verip bana kemik alamazlar.
-Ne parası Çomar? Her kasap kendi müşterisine
kemiği bedava verir.
-Neeee, parasız mı verir?
- Elbette parasız verirler. Kemiğe de para
mı verilir Allah aşkına?
-Paşa yanılıyor olmayasın sakın! Niye
bedava versinler ki?
-Oooo, ben kaç kere sahibimle beraber
kasaba gittim. Her kemik istediğinde bedava veriyorlardı. Hatta kemik istemediği
zamanlarda bile, kasaptakiler kemik isteyip istemediğini soruyorlardı.
-Bedava ha, vay be!
(55) Çomar’ın kafası iyice karışmıştı. “Madem kasaplar, müşterilerine bedava
kemik veriyor, o zaman bizimkiler neden kemik almıyorlardı?” diye düşündü.
Çomar, hemen Seval hanımın alışveriş yaptığı kasaba gitti. Yolda giderken de “Kasap,
inşallah beni tanır da bedava kemik verir.” diye mırıldandı.
(56) Çomar kasaba vardığında, hiç beklemeden büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla
içeriye daldı. İçeriye girmesiyle beraber birkaç kadın müşteri korkup bağırmaya
başladı. Hatta dışarıya kaçanlar, elindeki et poşetlerini yere düşürenler ve ağlaşan
çocuklar oldu. Dışarıya kaçan müşterilerden biri kenardaki sehpayı devirdi.
Sehpanın üstündeki bardak ve sürahi yere düşüp kırıldı. Olanlara sinirlenen
kasap, satırı kaptığı gibi Çomar’ı kovalamaya başladı. Çomar önde, kasap arkada
koşuyorlardı. Kasabın sinirden gözleri yuvalarından fırlamış ve ağzı köpürmüştü.
(57) Bu sırada oradan geçmekte olan Dobiş, tüm olanları görmüş ve Çomar’ın
haline gülmeye, aynı zamanda da dalga geçmeye başlamıştı.
-Kaç Çomar’ım kaç! Adam çok kızgın, elindeki
satır da çok keskin. Keh keh keh …..
-Ah Dobiş ah! Senin yüzünden düştüğüm şu
halle bak.
-Benimle ne alakası var Çomar?
-Paşa’ya kemik götürmeseydin, bunların
hiçbirisi başıma gelmezdi.
(58) Çomar’ı yakalayamayacağını anlayan kasap, köpek köpektir deyip bu sefer de
yol kenarında kendilerini seyreden Dobiş’in peşine düştü. Bu defa da Çomar,
Dobiş’le dalga geçmeye başladı.
-Koş Dobiş koş, hızlı koş! Kasap yakalarsa
elindeki keskin satırla kuşbaşı kuşbaşı doğrar seni. Keh keh keh ….
-Ben antremanlıyım Çomar. Adam zor yakalar
beni.
-Kaçman bitince doğruca eve git Dobiş.
Seninle konuşacaklarım var.
(59) Artık kendini güvende hisseden Çomar, Dobiş’in kasap tarafından kovalanışını
biraz daha seyretti. Seyrederken de “Vay be! Merve en azından taş atıp biraz
canımızı yakıyordu. Bu kasap ise bizi yakalasa, vücudumuzdaki tüm kemikleri kırıp
parçalayacak.” diye içinden geçirdi.
(60) Çomar kulübesine gittiğinde, Dobiş’in kendisini beklediğini gördü. Dobiş,
merakla Çomar’a sordu.
-Yahu bu kasap seni niye kovalıyordu?
-Paşa, kasapların kemikleri bedava
verdikleri söyleyince, ben de belki bedava kemik alırım düşüncesiyle oraya
gitmiştim.
-Eeee?
-Eeee’si dükkana aniden girince, müşteriler
korktular. Bir kısmı da kaçtı. Kasap da müşterini kaçırdığım ve biraz da dükkanına
zarar verdiğim için beni kovalamaya başladı.
-Sonra da seni bırakıp, beni kovalamaya başladı.
Öyle mi?
(61) Dobiş’in bu lafı üzerine ikisi birden tekrar gülmeye başladılar. Ama
Çomar, birden gülmeyi keserek ciddileşti.
-Yahu Dobiş, sende gerçekten bir sıkıntı
var. Kediyi yine niye kovaladın?
-Neden olacak benimle dalga geçti. Sürekli “Dobişşşş” diye adımla alay etti. Sen
de oradaydın, hiç mi fark etmedin?
-Tamam tamam, yine aynı konu! Zaten kemiğin
hatırına Paşa da yaptıklarını görmezden geldi.
(62) Tam bu sırada Paşa, kedi arkadaşıyla birlikte çıkageldi. Kedinin ağzı,
burnu yamulmuş, yürüyüşü bile değişmişti. Paşa, konuşmaya başlamadan önce ağzındaki
kemiği Dobiş’in önüne attı. Sonra da kediye yaptıklarından dolayı ona hesap sormaya
başladı.
-Seninle dalga geçti diye, bu zavallı
kedinin ağzını, burnunu kırmak da ne oluyor Dobiş?
-Alay etmeseydi bunların hiçbiri olmazdı
Paşa.
-Tüm söyleyeceğin bu mu yani?
(63) Onlar konuşurlarken Çomar, Paşa’nın getirdiği kemiği gizlice kemirmeye başlamıştı
bile. Kemirilme seslerini duyan Paşa, seslerin geldiği tarafa dönüp baktı.
Çomar’ın az önce getirdiği kemiği kemirdiğini görünce de ona kızdı.
-Arkadaş, bunun da tek derdi var, kemik.
-Hırrrrr.
-Şuna bak! Kırk yıllık arkadaşına bir de hırlıyor.
Niçin? Bir kemik parçası için.
(64) Çomar hırlamaya devam edince iyice sinirlenen Paşa, kedi arkadaşına
“Gidelim.” dedi. Kediden ses gelmeyince, arkasına dönüp baktı. Ama ne kediyi ne
de az önce önünde duran Dobiş’i göremedi. Etrafına şaşkın şaşkın bakınan Paşa, biraz
ilerde miyavlama ve hırlama sesleri duyunca, hemen o tarafa doğru koştu.
(65) Dobiş, yine kendisiyle alay ettiği için kediyi hırpalamaya başlamıştı.
Olay yerine gelen Paşa, bu sefer çok sinirlendi ve Dobiş’e saldırdı. O onun
patisini, o onun kalçasını ve kolunu ısırdı. Durumun ciddiyetini fark eden ve
kavganın daha da büyümesini istemeyen Çomar, koşarak yanlarına gitti ve onları
ayırdı. Biraz sonra da hepsi sakinleşti. Bu sırada Paşa’nın kedi arkadaşının,
Dobiş’e bakarak pis pis sırtını fark ettiler. Böyle bir durumda bile akıllanmayan
ve arsızca sırıtan kediye çok sinirlendiler ve büyük bir kızgınlıkla kediyi
kovalamaya başladılar. Ama kedi o kadar hızlı koştu ki onu yakalayamadılar.
(66) Akşama doğru kedilerin reisinin yanına giden Çomar, ona arsız kedinin yaptıklarını
anlattı ve onun yerine başka bir kedi göndermesini istedi. Kediler ve köpekler
arasındaki barışın bozulacağını ve yine çöplerden yemek artıkları toplamak
zorunda kalacaklarını sanan kedilerin reisi, çok üzüldü. Ne diyeceğini, ne
yapacağını bilemedi.
-Aman Çomarcığım, bir kedi yüzünden sakın
barışı bozmayalım!
- Reisçiğim, Bir kedi yüzünden barış
bozulmaz. Bu kedinin yerini değiştirin, Paşa’ya da akıllı, uslu bir başka kedi
gönderin yeter!
-Tamam Çomar, dediğini hemen yapacağım.
Barış’ı bozmadığınız için de çok teşekkür ederim.
(67) Çomar, hemen Paşa'nın yanına gitti ve kedilerin reisiyle konuştuğunu
söyledi.
-Paşacığım, kedilerin reisinin yanından
geliyorum. Artık o arsız kedi buraya gelip mamana ortak olamayacak. Eğer
gelirse de onu hemen kovarsın. Reis sana başka bir kedi gönderecek.
-Sağ olasın Çomar. O kediyle artık anlaşmamız
mümkün değildi. O yüzden başka bir kedinin gelecek olması iyi oldu.
-Herkes hak ettiğini yaşar Paşa. O kedi de
Dobiş’e yaptıklarından dolayı bunu çoktan hak etti.
(68) Çomar, daha sonra Dobiş’in yanına gitti. Ona da olup biteni anlattı. Artık
o arsız kedinin, adıyla dalga geçemeyeceğini söyledi.
Ama yerinin değiştirdiğini öğrenen arsız
kedi, buna çok sinirlendi. Gece olunca intikam almak için, Dobiş’in kulübesine
yakın bir duvarın arkasına gidip saklandı. Onun kulübesinde uyuduğunu gören arsız
kedi, bulunduğu yerden “Dobişşşş” diye miyavladı ve bu şekilde onun adını dalga
geçercesine defalarca tekrarladı.
(69) Sese uyanan Dobiş, önce ne olduğunu anlayamadı. Ama “Dobişşşş” diye adının
miyavlandığını duyunca çılgına döndü. Hemen kulübesinden başını çıkararak
miyavlayanın kim olduğunu öğrenmeye çalıştı. Duvarın arkasında saklanan arsız
kediyi fark etti. Arsız kedi Dobiş’in kendisini fark ettiğini görünce de hemen
oradan kaçarak
uzaklaştı.
(70) Ertesi gün Dobiş, olanları Çomar’a anlattı. Çomar, arsız kedinin yaptığına
çok kızdı ve aynı zamanda da çok şaşırdı. Dobiş’e “Bu kedi, daha önce hiç böyle
şeyler yapmamıştı. Bu çok garip bir durum!” dedi.
(71) Arsız kedi, ertesi gece bu defa Çomar uyurken aniden kulübesine girdi ve
Çomar’ı birkaç yerinden tırmalayıp kaçtı. Çomar, ne olduğunu anlayana kadar da
arsız kedi karanlıkta izini kaybettirdi.
(72) Sabah olunca Dobiş’in yanına giden Çomar, arsız kedinin bu sefer de
kendisini rahatsız ettiğini ve tırmaladığını söyledi. Dobiş, iyice endişelenmişti.
-Anlaşılan bu kedi bizi rahat bırakmayacak
Çomar.
-Bence de.
-Ne yapacağız peki?
-Bu gece de gelebilir. Nöbet tutacağız.
Ama önce kedilerin reisine gidip olanları anlatalım.
(73) Çomar ve Dobiş, öğleye doğru kedilerin reisinin yanına gidip başlarına
gelenleri anlattılar. Çomar ve Dobiş, konuşurlarken kedilerin reisi çok endişelenmişti.
O sırada “Bu arsız yüzünden köpeklerle aramızdaki dostluk biterse, ne yaparız?
Akşamlara kadar çöpleri karıştırsak da karnımızı doyuramayız.” diye düşündü.
(74) Daha sonra arsız kediye karşı hep beraber bir plan düşündüler. Kedilerin
reisi aklındaki planı açıkladı.
-Gece olunca kulübelerinize yakın
yerlerde, beş kediyle pusuya yatacağız. O arsız kedi geldiği an, onu hemen
yakalarız. İşte o zaman bu yaptıklarının hesabını ona sorarız. Tamam mı Çomar?
-Tamam reis. Bu gece mutlaka yakalamalıyız
o arsızı. Yoksa rahat vermeyecek bize.
(75) Gece yarısından sonra Çomar ve Dobiş, kulübede yatıyormuş gibi yapıp etrafı
gözetlemeye başladılar. Reis de kedilerle beraber çalıların arkasında ve ağaç
tepelerinde pusuya yattılar. Çok geçmeden arsız kedi, gizlice Çomar’ın
kulübesine doğru yaklaştı. Reis ve kediler, hızla arsız kedinin etrafını
çevirdiler ama arsız kedi, ellerinden kurtulup kaçmayı başardı. Kediler, Çomar
ve Dobiş arsızı kovaladıkça kovaladılar. Arsız kedi hem koşuyor, hem de arkasına
bakarak tehditler savuruyordu. Arsız kedi Çomar’a:
-Sen görürsün Çomar! Demek bir de bana
tuzak kurarsın ha. Yakında bunun hesabını sorarım sana, deyip karanlıkta gözden
kayboldu. Arsız kedinin böyle tehdit etmesi Dobiş’i endişelendirdi. Çomar’a:
-Çomar, dikkatli ol! Bu arsız kedi sana kafayı
fena takmış görünüyor, dedi. Reis de Dobiş’le aynı fikirde olduğunu söyledi:
-Evet Çomar, bu kedinin ne yapacağı belli
olmaz! O yüzden geceleri gelip nöbet tutmaya devam edeceğiz.
(76) Ertesi gün Çomar, evlerinden biraz uzakta olan başka bir köpek arkadaşını
ziyarete gidiyordu. Arkadaşının adı Toraman’dı. Uzun zamandır onu görmemişti.
Toraman da onun yanına gelmemişti. Bir sorun olup olmadığını öğrenmek için onun
ziyaretine gidiyordu.
(77) Çomar, Efe ve Yeliz'in gittiği okulun yanından geçiyordu. Bir süredir onu
takip eden arsız kedi, okul duvarının üzerine çıktı ve ona pusu kurdu. Çomar,
arsızın yanından geçerken aniden onun üzerine atlayıverdi. Çomar'ın her yerine
patisini salladı. Özellikle sırtında çizilmedik yer bırakmadı. Çomar’ın onu
yakalamaya çalışmasına rağmen, kedi hiç kaçmadı. Kedinin durumunda bir gariplik
vardı. Normalde kaçması gereken kedi, hiç oralı bile olmadı. Çomar’a karşı
sürekli tıslıyordu. Gözleri de çok kanlanmıştı.
(78) Arsızın bu halini gören Çomar “İnşallah düşündüğüm gibi değildir.” diye içinden
geçerdi. Ayrıca kedinin ağzının da köpüklendiğini fark etti. “Eyvah, bu kedi
kuduz olmuşa benziyor!” diye endişelendi. Arsızın, kuduz olup olmadığını
anlamak için son bir deneme daha yapmaya karar verdi. Hızla okulun arka tarafındaki
sokak çeşmesine doğru koştu. Arsız da hemen onun peşinden gitti.
(79) Çeşmenin yanında duran Çomar, kedinin akan sudan korktuğunu ve daha fazla
yaklaşamadığını gördü. İşte o zaman endişesi iyice arttı. “Eyvah, bu kedi kuduz
olmuş!” diye panikleyerek hav hav havladı.
(80) Tam bu sırada, oradan geçmekte olan ve arsızın durumundan şüphelenen
belediye görevlileri, ucunda ip olan bir hayvan yakalama çubuğuyla onu boynundan
yakaladılar. Böylece onu etkisiz hale getirdiler. Çomar, arsız kedi yakalanınca
rahatlamıştı.
-Sen, hangi ara kuduz arsız kedi?
-Tıssssss.
-Tıslayacağına cevap versene!
-Tısssss, senden intikamımı alacağım
Çomar!
-Ne intikamı arsız kedi? Ben sana ne yaptım
ki intikam almaktan söz ediyorsun.?
-Senin yüzünden Paşa’nın yanından
kovuldum. İstemediğim bir köpeğin yanına verdiler beni.
-Keşke rahat dursaydın da başına bunlar
gelmeseydi.
-Tısssss, ben senden intikamımı aldım
Çomar. Ben kuduzum ama yakında sen de kuduz olacaksın.
(81) Çomar, bir süre sonra görevlilerin kendisini de yakalamak istediklerini
fark etti. Hemen oradan uzaklaştı ve eve doğru koşup izini kaybettirdi.
(82) Çomar, çok endişeliydi. Arsız gibi kuduz olmaktan çok korkuyordu. Bu endişeyle
geceleri uyuyamıyordu. Sürekli “Acaba ben de kuduz olacak mıyım?” diye düşünüp
duruyordu. Aklında sürekli bu soru vardı. Kuduz olabileceğini Dobiş’e de
söyledi. Ama Dobiş kuduzun ne olduğunu bilmiyordu.
-Kuduz mu, o da ne?
-Çok ciddi bir hastalık Dobiş. Kuduz
olanlar kudurarak ölüyorlarmış.
-Hadi be, bu çok kötü bir şey! Peki bu
hastalık nasıl bulaşıyormuş?
-Kuduz olan bir hayvan ısırınca ya da tırmalayınca
bulaşıyormuş.
-Arsız kedinin seni tırmaladığını söylemiştin.
Peki seni ısırdı mı?
-Hatırlamıyorum? Bir baksana vücuduma, ısırık
izi var mı?
-Sırtında küçük bir yara var Çomar. Isırığa benziyor
sanki. Sırtında da bir sürü tırmalama izi var.
-Hay aksi ya! Durumum ciddi o zaman.
-Ne yapmayı düşünüyorsun Çomar?
-Bilmiyorum Dobiş, bilmiyorum. Sahiplerime
anlatsam da anlamazlar ki! Yıllardır kemiği çok sevdiğimi anlatamadım onlara.
Bunu hiç anlamazlar. Keşke köpekçe bilselerdi.
(83) Hafta sonu Ömer bey, evlerinin bahçesinde mangal yapıyordu. Efe ve Yeliz de
oynuyorlardı. Çomar da kulübesindeydi ve kendisini pek iyi hissetmiyordu. Başı
ve gözleri de çok ağrıyordu. Efe, oynamak için Çomar’ı ısrarla yanına çağırdı.
Çomar, zoraki de olsa onunla oynamaya çalıştı.
(84) Biraz sonra evin önünde bir belediye aracı durdu. Bunlar kuduz kediyi
yakalayan görevlilerdi. Bir süre Çomar’a baktılar ve onun yakalamak istedikleri
doğru köpek olup olmadığını anlamaya çalıştılar. Çomar’ın aradıkları köpek olduğuna
kanaat getirdiklerinde de onu yakalamak için harekete geçtiler. Daha önce arsız
kediyi yakaladıkları hayvan yakalama çubuğuyla Çomar’ı hemencecik boynundan yakalayıverdiler.
Çomar’ın yakalandığını gören Ömer bey, mangalı bırakarak belediye
görevlilerinin yanına koştu. Çomar’ı yakaladıkları için onlara tepki gösterdi.
-Hey ne yapıyorsunuz? Çomar sahipli bir
köpek ve aşıları tamamdır. Bırakın onu hemen!
-Beyefendi, bu köpek geçen gün kuduz bir
kedi tarafından ısırıldı. Hastalanıp hastalanmadığını anlamak için onu, gözetim
altında tutmak zorundayız yoksa hastalığını herkese yayabilir.
-Ne kedisi, ne kuduzu?
-Beyefendi, lütfen zorluk çıkarmayın bize.
Bu, ciddi bir durum. Engel olursanız polis zoruyla köpeği sizden almak zorunda
kalırız.
(85) Bu sırada Çomar, Ömer beyin yanına gelerek arsız kedinin tırmaladığı ve ısırdığı
yerleri ona göstermeye çalıştı. Çomar’ın niyetini anlamayan Ömer bey, onunla
ilgilenmeyip görevlilerle konuşmaya devam etti. Bunun üzerine Çomar, birkaç kez
havlayarak onun dikkatini çekmeyi başardı. Daha sonra da tırmalanan ve ısırılan
yerlerini patisinin yardımıyla ona gösterdi.
(86) Çomar’ın tırmalanan ve ısırılan yerlerini gören Ömer bey, işin ciddiyetini
anladı. Görevlilere dönerek üzüntülü bir şekilde konuşmaya başladı.
-Evet haklıymışsınız! Çomar, gerçekten de
tırmalanmış ve ısırılmış. Peki, ne olacak şimdi?
-Onu gözetim altında tutacağız. Aynı
zamanda da tedavisini yapacağız.
-Bu tedavi süreci ne kadar sürer?
-Birkaç hafta içinde Çomar’ın durumu netleşir.
Eğer kuduz mikrobunu kapmışsa ………
(87) Belediye görevlisinin cümlesini tamamlayamamasından dolayı herkes Çomar’ın
başına kötü bir şey gelebileceğini anladı. Herkes çok üzülmüştü. Görevliler,
Çomar’ı arabanın arkasındaki kafesli bölümün içine soktular. Ömer bey de
onlarla beraber gitmek istedi ama görevliler buna müsaade etmediler. Ona,
Çomar’ı götürecekleri Hayvan Bakım ve Tedavi Merkezi’nin broşürünü verdiler.
Broşürde oranın adres ve telefon bilgileri de vardı. İstedikleri zaman Çomar’ın
durumu hakkında, buradan bilgi alabileceklerini söylediler.
(88) Belediye görevlileri tam arabalarına binecekleri esnada içlerinden birisi,
az ötedeki Dobiş’i fark etti. Dobiş, üzgün bir şekilde Çomar’a “Hoşça kal.”
dercesine patisini sallıyordu.
(89) Görevli, arabanın arkasındaki hayvan yakalama çubuğunu gizlice aldı ve
yavaş yavaş Dobiş’e doğru yaklaştı. Yeterince yaklaştığına inandığında da
birden Dobiş’e doğru koştu. Ne olduğunu, bu adamın niye kendisine doğru koştuğunu
anlayamayan Dobiş, onun elindeki yakalama çubuğunu görünce, ne olduğunu anladı
ve oradan hızla uzaklaştı.
(90) Ertesi gün Ömer bey, yetkilileri aradığında Çomar’ın kanında kuduz mikrobu
bulduklarını ve tedavisinin sürdüğünü söylediler. Efe ve Yeliz, bu habere çok
üzülmüşlerdi. Merve bile günde iki, üç kez gelip Çomar’ın durumunu soruyordu. İyi
bir haber gelmesi için dua ediyordu.
(91) Dobiş ve Paşa, sanki iyi bir haber almak için her gün Efelerin bahçesine uğrayıp
kapının önünde biraz duruyorlardı. Ara sıra da “Çomaaaaar, çabuk iyileş.” diyerek
uluyorlardı.
(92) Paşa gittikten sonra Dobiş, Çomar’ın kulübesine giriyordu. Onun gibi
patilerini öne doğru uzatıp başını da patilerinin üzerine koyuyordu ve Efelerin
evine doğru uzun uzun bakıyordu. Evden her çıkanın yanına gidip kuyruğunu sallıyordu.
Onlara Çomar’mış gibi davranarak, onun yokluğunu evdekilere göstermemeye çalışıyordu.
Dobiş, kendi kendine “Çomar, hele bir gelsin, bir daha onu üzmeyeceğim. Hele
bir eve dönsün, tüm kemiklerimi onunla paylaşacağım.” diye kendi kendine sözler
veriyordu.
(93) Merve de bazen odasının penceresinden, Çomar’ın kulübesine doğru bakıyordu.
O da Dobiş gibi “Çomar hele bir gelsin, bir daha kesinlikle onunla uğraşmayacağım.
Onu taşlamayacağım, onu kovalamayacağım. Ona kasaptan bol bol kemik alacağım. Çomar,
inşallah kemik yemeyi seviyordur!” diye kendi kendine sözler veriyordu.
(94) Ertesi gün Paşa ve on kadar köpek arkadaşı, Efelerin bahçesine geldiler.
Çomar’ı çok özlemişlerdi. Çomar, mahallenin en sevilen, sözü dinlenen lider
köpeklerinden biriydi. Çok vefalıydı. Tüm arkadaşlarını ziyaret eder, onlarla
ilgilenirdi. Yeterli mamaları ve suları olup olmadığını sorardı. Onlarla
beraber havlaşır, hırlaşır ve kuyruk sallardı.
(95) Tabi ki bu kadar köpeğin bahçeye geldiğini gören Kaya’nın babası, olayı
yanlış anlayıp belediyeyi aradı. Kendilerini yakalamaya gelen görevlileri fark
eden köpekler, hemen oradan kaçarak evlerine gittiler.
(96) Sonraki gün otuz, kırk kadar kedi, reisleriyle beraber Efelerin
bahçelerindeydiler. Çomar’ı çok seviyorlardı. Kedilerle köpekleri o barıştırmıştı.
Onun sayesinde kedilerin her gün karınları doyuyordu. Onlar da bahçede hep
beraber miyavlayıp, Çomar iyileşmesi için kendilerince dualar ettiler.
(97) Kaya’nın babası bu kadar kediyi komşularının bahçesinde görünce, yine
belediyeyi aradı. Kediler de köpekler gibi belediye görevlilerinin geldiğini
görünce etrafa kaçıştılar. Görevlilerin ellerinden zar zor kurtuldular.
(98) Efe ve Yeliz, “Çomar yakında gelebilir.” umuduyla kulübesini iyice
temizlediler. Yere rahat uzansın diye kalın paspas serdiler. Yeliz, kız olduğu
için çok duygulandı ve göz yaşlarını tutamadı. Efe de Çomar’ı çok özlemişti ve
onunla ilgili hatıralar aklına geldikçe o da duygusallaşmıştı. Gözlerinden
gelen bir, iki damla göz yaşını eliyle sildi. Yanlarına gelen Seval hanım,
onlara sarılarak teselli etti. Çomar’ın yakında iyileşerek aralarına katılacağını,
bu yüzden ümitli olmalarını ve çokça dua etmelerini söyledi.
(99) İki hafta sonra Çomar’ın tedavi gördüğü merkezden telefon ettiler. Telefon
görüşmesinden sonra Ömer bey, kimseye bir şey söylemeden hızla arabasına bindi
ve gitti. Onun telaşlı hareket ettiğini gören Efe ve Yeliz, kötü bir şey olduğunu
sanarak, ağlamaya başladılar. Eşinin hızla evden çıkmasıyla ne olduğunu
anlayamayan Seval hanım, Ömer beyi telefonla aradı. Ama ona bir türlü ulaşamadı.
(100) Seval hanım, çocukları teselli etmeye, Çomar’a kötü bir şey olmadığına
onları inandırmaya çalışıyordu. Çocuklara:
-Üzülmeyin, kötü bir şey yoktur. Babanızın
telaşlı telaşlı gidişini kötüye yormayın. Belki başka bir şey için çağırmışlardır,
dedi. Efe bunun üzerine:
-Ama anne, kötü bir şey olmasaydı, babam
böyle hızlı ve telaşlı gitmezdi, diye biraz umutsuzca konuştu. Yeliz de:
-Efe haklı anne, diyerek kardeşinin düşüncesine
katıldığını söyledi. Bunun üzerine Seval hanım:
-Çocuklar dua edelim ve iyi düşünelim.
Elimizden başka bir şey de gelmez zaten, dedi.
(101) Durumu fark eden Dobiş, uzun uzun ulumaya başladı. Dobiş’in ulumasını
duyan Çomar’ın diğer köpek arkadaşları da ulumaya, kedi arkadaşları da acı acı
miyavlamaya başladılar.
(102) İnsan olsun, hayvan olsun herkes üzgündü. Meğer Çomar'ın ne kadar çok
seveni varmış. Demek ki yaşarken iyi olmak, yardımsever olmak, karşısındakine
değer vermek oldukça önemli şeylermiş. Tüm bunlar Çomar’ın sevilmesinin, saygı
görmesinin en büyük nedenleriydi.
(103) Yaklaşık iki saat sonra Ömer bey, geri dönmüştü. Herkes merak içindeydi. “Acaba
ne olmuştu da Ömer bey, haber vermeden hızla arabasına binip gitmişti?” diye düşünüyorlardı.
Arabasından inen Ömer bey, çevresindekilere şöyle bir baktıktan sonra, arabasının
arka kapısına yöneldi. Babalarının üzgün yüz ifadesini gören Efe ve Yeliz, ağlamak
üzereydiler. Kaya, Merve, Paşa ve Dobiş’le diğer köpekler ve kediler de bahçeye
geldiler.
(104) Onlarca kediyi ve köpeği yine bahçede gören Kaya’nın babası, yine
belediyeyi arayacakken, eşi onu engelledi. Ona “Bunlar zararsız hayvanlar.
Bunların hepsi de Çomar’ın iyi ve yakın arkadaşları. Onun durumunu merak
ettikleri için buradalar.” dedi.
(105) Ömer bey, biraz sonra arabasının arka kapısını açtı. Kapı açılır açılmaz,
inanılmaz bir şey oldu. Çomar, birden arabanın içinden fırlayıverdi. Herkes çok
şaşırmıştı. Sevinçten oldukları yerde kala kalmışlardı. Çomar, iyileşmiş ve eve
dönmüştü. Üstelik gayet de sağlıklıydı. Kediler, köpekler, insanlar sevinçten
havalara zıplıyorlardı.
(106) Efe ve Yeliz, Çomar’a doğru koştular. Onların kendisine doğru koştuğunu
gören Çomar da Efe ve Yeliz’e doğru koştu. Ortada bir yerde karşılaşıp
birbirlerine sarıldılar. Hem de sımsıkı sarıldılar. Çomar, sevinçten ikisinin
de yüzünü, gözünü doya doya yaladı. Bu köpeklerin sevgilerini gösterme
biçimiydi. Efe ve Yeliz de ona sımsıkı sarılmışlardı. Sevinçten ve mutluluktan
ağlıyorlardı.
(107) Biraz sonra sırasıyla Seval hanım, Kaya ve Merve de ona sımsıkı sarıldılar.
Seval hanımın da gözlerinden birkaç damla yaş gelmişti. Arabasının yanında
onları seyreden Ömer bey de, gözlerinden ara sıra gelen göz yaşlarını çaktırmadan
siliyordu. Kaya’nın ve Merve’nin anne, babaları da kapılarının önündeydiler.
Çomar’a gösterilen ilgi ve alakayı seyrediyorlar ve mutluluktan tebessüm
ediyorlardı.
(108) İnsanlardan sıra
gelmeyeceğini gören köpekler, daha fazla dayanamadılar. Onların aralarına
dalarak Çomar’a ulaştılar. Çomar’la koklaştılar, beraber uludular, havlaştılar
ve hırlaştılar. Sevinçten hep beraber kuyruklarını salladılar.
(109) Köpeklerden sonra kediler de Çomar’ın yanına geldiler. Ona sürtünerek
sevgilerini belli etmeye çalıştılar. Bazı kediler, onun üzerine çıktılar. Kedilerin
tırnakları zaman zaman sırtına battıysa da ve canını biraz acıttıysa da Çomar
bunları fazla önemsemedi. Herkes sevinçliydi ve aynı zamanda da çok rahatlamıştı.
Bu kadar çok sevildiğini bilmeyen Çomar, oradakilere “Canım arkadaşlarım, artık
iyileştim ve çok sağlıklıyım. Gösterdiğiniz ilgiden ve ettiğiniz dualardan dolayı
çok teşekkür ederim.” diye seslendi.
(110) Çomar’ın bu güzel konuşmasından sonra hayvan arkadaşları, onun için coşkuyla
havladılar ve miyavladılar. Ona kedice ve köpekçe “Çok yaşa Çomar, aslan Çomar,
canımsın Çomar” şeklinde tezahüratlar yaptılar.
(111) Herkes Çomar’la ilgilenirken Ömer bey, oradakilere bir kez daha sesledi ve
bir sürprizinin daha olduğunu söyledi:
-Herkes beni dinlesin. Size bir sürprizim
daha var, diye seslenince oradakiler bir anda sustular ve bu sürprizin ne
olabileceğini merak ettiler. Ömer bey konuşmasına devam etti:
-Hayvanlar da insanlar gibidir. Çok
hastayken istemedikleri şeyler yapabilirler. Ama iyileştikleri zaman, bu yaptıklarına
da çok pişman olabilirler. Hastayken, sizi ve özellikle de Çomar’ı çok üzen bir
kediyi af etmenizi istiyorum. Bu kedi artık iyileşti ve yaptıklarına da çok pişman
oldu.
-Baba yoksa ….
-Evet Efe, arsız kediden bahsediyorum. O
artık iyileşti ve sizlere yaptıklarından dolayı şu an çok pişman. O yüzden şimdi
sizden özür dilemek istiyor. Onu af ediyor musunuz?
(112) Ömer beyin “Onu af ediyor musunuz?” sorusu üzerine
oradaki insanlar da hayvanlar da onu af ettiklerini söylediler.
-Evet.
-Evet, af ediyoruz.
-Hav hav...
-Miyav miyav…
(113) Bunun üzerine Ömer, arsız kediye seslenerek yanına çağırdı:
-Madem ki herkes af ettiğini söylüyor,
öyleyse arsız kedi çık arabadan dışarıya ve yanıma gel.
(114) Arsız kedi arabanın açık kapısından inip, hızla Ömer beyin yanına geldi. Sonra
da biraz ileride gördüğü Çomar’ın yanına koştu. Ona sarıldı. Ona sürtünerek
sevgisini gösterdi. Çomar da onu sırtına alarak gezdirdi.
(115) Herkes bu manzarayı mutluluk göz yaşları içinde izledi. Çomar ve arsızın
hem iyileşmelerini, hem de barışmalarını içtenlikle alkışladılar.
(116) Herkes mutluydu. Çomar ve arsız kedi sağlıklarına kavuştukları için daha
da mutluydular. Çomar bu kadar sevildiği, arsız kedi de af edildiği için
herkesten daha fazla sevinçliydiler.
- SON –
0 Yorumlar